24.08.2009

İyi Geceler Masalı

0 Vakâ
Sen, karamsarlığı sevince boyayan kız !
Umudun hep böyle beyaz kalsın
Ve sakın siyaha gücenme.
Gülen bir çocuk yüzü çiz bu gece odanın buğulu camına, ben diye.
Sakın ha seslenme... Bekle.
Bir şarkı dinle, bir şiir yaz dilin döndüğünce.
Uzanabilirsen bir telefon aç.
- Fazla değil, bir 'merhaba' yeterli. -
Çok üzülme, öykünme.
Gülen gözlerindeki pırıltı hiç sönmesin,
Saçının bir telini sakla defterinin arasına.
Bi yıldıza şiirler oku, bir yıldıza sarıl ve uyu.
Kendine dikkat et.
Çok dondurma yeme olur mu?
(Sivilceler geçidir ama antibiyotik iz bırakabilir.)
Bırak yüreğin hep bende kalsın.
Şimdi kapat gözlerini ve uyu...
- Seni sevdiğimi de sakın unutma. -

21.08.2009

Günce - 22.08.2009

0 Vakâ
22.08.2009 - 00:58

Yerime yeni ruhlar arıyorum, kirlenmiş ve paslanmış ruhla kim idare etmek ister ki... Ama benim için değerli olan bu ruhu, katlayıp ütü yerlerinden, rafa kaldırmaktansa beni kilitliyorum sandığın en ücrâ, karanlık köşesine. Artık bana, yaşamayı sevdirecek, pek fazla şey kalmadı...

Günlerden ne,gecenin kaçı olmuş, hangi ayın kaçıncı günündeyiz bi fikrim yok. Bugün nelere kafa yorup bilmişlik yaptım, kimleri dinliyomuş gibi görünüp aslında ne düşündüm bilmiyorum. Hep derim ya, "bu beyin bana ait değil, kendine has bi hayatı var" diye, bunu o da kabullendi, hatta üstüne kendi tezlerini yazdı:

- Sen bana ait bi parçasın, ben değil...

Düşünüyorum da (Bugünlerde pek sık olmaz bu), yeni bi hayatmış, yeni yüzlermiş falan; hepsi boş... Yeni bi adresim olucak bulmam gereken, hatırlamam gereken yeni yüzler, ezberlemem gereken isimler ve huylar... Katlanmam gereken yeni yükler... Bunu anladığımdan beridir, beni mutlu edebilecek pek hayal veya düşünce kalmadı...

(Koltuklarınızı dik konuma getirip, emniyet kemerlerinizi takın: irtifa kaybediyoruz...)

'Önceden iyi-kötü bi hayatım vardı' farkediyorum... O zamanlar, önüne sıfatlar yığabileceğim bi hayatım vardı. Kızıp küfredeceğim, alay edip gülebileceğim, mutlu olup (ya da olduğumu sanıp) gözlerimi kısarak uzaktan tebessümle izleyebileceğim bi hayat...

İnsan kendini bişeylerden soyutlamaya başlayınca, boşluğu daha iyi hissediyor; kararlarının kendine ait olmadığı, sahteden gülümseyip kızmak için kızdığın bi dünya... Dikkatli bakınca her taraf bembeyaz. Duvarların gölgeleri bile yok...

Karanlığı bile özlüyosun...

Sanırım bu yüzden farkediyorum... farkediyorum ki artık çok az şey beni üzebilir... Bi insan, hangi yoğunlukta bi duyguyu hissedebilir? Ya da bi taş parçası ne kadar acı çeker denize fırlatıldığında? Vücudunun çürmesini izlerken ne düşünür ot, terkettiğinde diğerlerini ne hisseder? Ona boşluk deyince ne gelir aklına? Kimi arar iyi veya kötü bi haber aldığında?

Bazen yuvarlanan bi taş parçasından, kuruyan bi bitkiden daha boş ve gereksiz hissediyorum kendimi... Ağzımı küfürler bürüyo, kekremsi bi tat alıyo; karışmıyorum... Hani okuldan mezun olan bi öğrenci, ders çalışın len, der ya diğerler öğrencilere (belki de demez, ben demiştim); şuan kimi görsem pesimisliğinden, depresifliğinden veya melankolikliğinden dem vuran, diyorum: sırf yaşamak için yaşama hayatı; hatırlayacak güzel bi ânın, hatırlanmaya değicek insancıkların olsun !..

Galiba artık bana yeticek bi ben kalmadı...

Bazen aşk acısı bile (terketsen de, terkedilsen de - özlesen de, bırakmayı isteyen sen olsan da), yaşadığını hissedirecek kadar güzel geliyo sîneye ... Sigaranın her nefesinde boğazını yakması, aşırıya kaçmış alkolün başına dumretmesi gibi... Ama bi kere bıraktılar mı geri de dönmüyolar. Beyaz ışık her zaman mutlu sonla bitmiyor üstelik, bazen sadece boşluk...

Sıfatsız... Duygusuz...

Geriye sadece beyaz bi ışık kalıyo ve kendine gölge oyunlarından oyun beğenmeye başlıyorsun... Başrolde sen, oyun arkadaşlarınsa aradığın gölgeler...


22.08.2009 - 01:26
Inféra
 

Soğuk Nevâle... Copyright © 2008 Black Brown Art Template designed by Ipiet's Blogger Template