25.09.2009

Kim Sokuyo Aklına Böyle Şeyleri ?!?

0 Vakâ
Uzanırım düşlerine, -başım dizlerinde- sen saçlarımı okşarsın başını eğip yüzüme gülümserken. Benimse yüzümde çocuksu bile gülümseme, aklımda mutluluk adına bi şiir... Noktasız-virgülsüz ama bitti... Ezberim dökülür, tutamam. Zaten o konuşur ben sussam. Şarap tonunda bi mutluluk, içmek seninle güzeldi ve gözlerimi yummak. İki satır sözün belini kırmak. Gerçi o da sade bikaç cümle, neyse. Güzel bi tatildi hayat, bitti. Bavulumu zaten hiç açmamıştım, gidiyorum tekrar kendi topraklarıma. Ait olduğum yere. Soğuk bi ülke, sıcak topraklar. Kırmızı, kan veya alev kırmızısı. Mutluydum, mutluyduk belki de ama bu düş de bitti. Ruh çekildi kovuğundan, etler sıyrıldı; kavruldu biraz. Ve bu koku?... Neyse, zaten bitti...

Cehennem... Başrolüne verildiğim bi oyun. Tecrübeliyim yer aldığım bi çok günah sayesinde. Unutma beni sakın, eğer unutmazsan bi daha bu kadar büyük bi hata yapmazsın !..

- Ve aşk dedi ki: Hayır! -

8.09.2009

Yolculuk ...

0 Vakâ

Bi tren tanıyorum, "bilete ihtiyacın yok, ne zaman istersen gel ve bin" derdi. Bi şey sormazdı bana, ben anlatırdım. Susardım, bi cevap beklerdim ama vermezdi. Sorduğumdaysa "İstediğini sadece 'içini dökmek' zannediyodum" derdi, susardım. Rahatlardım kısa bi süre ama cevaba susardım...

O zamanlar pastel boyayla çizilmiş gibiydi her şey, renkler farklı bi canlılıktan fışkırırdı sanki. Beyaz bulutlar, açıklı-koyulu yeşil çimenler, kahverengi vücutlu ağaçlar, mavi sırtında bi gökyüzü ... Ne kadar yer gezdim onunla bilmiyorum, hiç bi durakta da indiğimi hatırlamam. Nereye gittiğim değil de, neyle/nasıl gittiğim önemliydi, güzeldi ... 

- 'Güzel' ... O zamanlar için kullanabilirim bu zamirdi. -

Sanırım 'hızlı trenler' peydâ olduktan sonra görüşemedik, sanırım o zamanlara denk gelir deliliğimin doğuşu; hiç de gayrimeşrû değilmiş düşününce... Artık dinlenilmicek kadar kısa yolculuklar ki susuyorum, galiba bu sürât yüzünden hep kusuyorum -kînimi- ...

Oysa ne güzeldi her şey, anılırken ağlanacak kadar güzeldi. (Yeniden) 'Oysa' 'güzel' demek bile kâfi değil şimdi....

Ben büyüdüm; dünya büyüdü, yaşlandı. İstasyon (Hayat) hâlâ gençken, ben imlâlı cümleler kurarken, "henüz ümdini yitirme" diyen, bi sirenle karşıma çıktı istasyonda şarap rengi bi tren. "Anlat" demedi yine, sormadı bi şey; ben anlattım, o dinledi. Sordum "cevap vermicek misin?" diye. "İstediğin anlatmak değil miydi?" dedi, gülümsedim. 

Her yolculuğumzda her odasını, koltuğunu öğrendim. Üşüdüğümde pencerelerini sımsıkı kapayıp kaloriferinden, beni sarıcak bi nefes hava gönderdi. Terlediğimde, açtı pencerelerini ama "Sakın hasta olma!" dedi ... Ben hasta olurdum, ilaçlarımı hatırlatırdı hep, "Alıyorsun, değil mi?"...

Bi yolculuktur, başladık gidiyoruz. Önümüzdeki durakları anlatıyo o bana, ben dinliyorum can kulağımla, zirâ biliyorum 'o duraklara vardığımızda nasılsa inmicem trenden'. 

'Güzel' diye, paslı kızıl renginde, bi kelime kalmış sandığımda, kokusu keskin ama tanıdık. Sanırım bikaç kez de kullanılmış ama pakedi ve kullanma kılâvuzu hâlâ duruyo. Sanırım böyle bi konuşmada kullanılmış, "Senin yuvan burası" diyorum çıkartırken.

- Güzel bi yolculuk daha ... Ve yine, sonu yokmuş 'gibi' ...


[Muse by Ledia S.B.M. feat. BlueBurn]

7.09.2009

Güzel Günler

0 Vakâ

Güzel günler bizi bekler; sadece inan yeter, inan !.. İçimde güzel bi his var kelebekler, martılar filan ...

Her şey böyle iyiyken korkarım, nazar değer,  aman !.. İlkkez çarpılmış gibi, umutluyum şu hain dünyadan ...

Hayat rengini buldu. Beklediğime değdi, ne güzel oldu...

Sen ...  En güzel halinle gel, gerçekleşmemiş hayalinle gel... Gel ! Güneşli bi günle gel, elinde çocukluk resminle gel ...

Hayat rengini buldu. Beklediğime değdi, ne güzel oldu...

Aylin Aslım - Güzel Günler ( Canını Seven Kaçsın )

Son Yazı

0 Vakâ
(Uyusaydı, eminim, çok güzel rüyalar bekliyo olucaktı onu ama o oturup bunları yazıyodu... )

Onun hiç "ailem beni anlamıyor", "çok sorunlu bi çocukluğum oldu", "evcil hayvanımı belediye zehirledi" veya "sevgilim beni anlamıyor" gibi yakınmaları olmadı. Üzüldüğünde veya güldüğünde herkes sonradan duydu, zaten kimsenin bilmesini de istemezdi.

Kalemi ve kağıdı vardı, bi de aklındaki notaları. Yazardı, çizerdi, silerdi ve yine yazardı; her şeyi yazardı.. Neler yazardı? Biraz garip bi yazardı. Üstelik bi de çizerdi, hayali karakterleri vardı -çünkü kendine pek kahraman seçemezdi- ruh verip konuştuğu, silgisiyle kanını çektiği vücutlarından. 

Bi de müzik, kaç tane grup kurduğunu,kaç gruba protez olduğunu o da bilmezdi; "benim istediğim bu değildi" der ve giderdi. Ne istediğine karar verdi ama vazgeçti, güzel olan güzel olduğu gibi kalmalıydı ona göre...

Güzel demişken, güzel anıları da olmuştu. Sahte dostları ve yalancı aşkları... Pek aşk kelimesini kullanmazdı ama aşık da oldu, sevdi, çok sevdi. Sanırım sevilmişti de ama bitti, sırf güzel olan olduğu gibi kalsın diye...

Daha önceden n'apardı? Evet tabi, bi sürü boş kitap okudu. Okumayı onlardan öğrenmişti zaten ama hiç birini anlamazdı yine. Kendini hep cahil veya beceriksiz hissettiği için okumaya devam eder, belirli bi sürede birden fazla şeyle uğraşır ama beceremediğini düşünüp vazgeçerdi.Felsefe, tıp, fizik, din... Doktrinler, nöronlar, fotonlar, kadere karşı satranç... Kadere inanmaktan sanırım bu zaman vazgeçti...

- Du bi dakika... Zaten inanmıyodu ki, ona inanması söylenmişti... Ve telkinle yaptığı tek şey buydu... -

Bi arkadaşı vardı, sahip olduğu ve olabileceği en iyi arkadaşı. Bi de bi forum ve forum gezmeleri... Ama gitmedi o,yerine arkadaşını gönderdi. Arkadaşı gitti ama dönmedi, Mehmet'in alevi o gün sönse de arkadaşının ki sönmedi.

Lisede bi sürü isim takıldı: kafein, nikotin, kamp ateşi, disiplin kurulu başkanı, çamur... Ama o en çok
SoğukSiyah'ı sevdi, çünkü ona bu adı en yakın arkadaşı verdi, MaviAlev'i...

Bi de izcilik yaptı, oynadı, koştu, kaçıncı olmuştu? Galiba ikinciydi ama ödülünü almaya bile gecikmişti, lisede hep gecikmişti derslere falan. Her sabah uyandığında "bu gece erken yatıcam" der ama gece saat üçten önce yatmaz ve uyanamazdı sabah. Gerçi yirmidört saat uyumak da yetmezdi ona hiç...

Hiç ders çalışmadan liseyi bitirdi ama politika, ingilizce, arkadaşlık, sözcük kullanımı hakkında çoğu şeyi o zamanlar öğrendi. Das Kapital'i okudu, Pacesetter'ı okumadı (Amerikan İngilizcesi'ni kullanmazdı, kullanmayı sevmezdi), okul gazetesinde politik ve geyik karikatürler çizdi, bi tarafına batan kavramları yazdı. Çok şey edindi kendince ama tek kaybını en yakın arkadaşının başka bi şehre taşınmasıyla yaşadı...

İlköğretimden hep nefret etti, küfretmeyi de o zamanlar öğrendi. Bit kontrolleri, boş derslerde eve gönderilmemeler, sürekli kırılan kalem uçları, hiç hasta olmayışı veya ne zaman istediği gibi bi saç modeli olsa berbere gönderilmesi gibi şeyler yüzünden sadece gün saydı. Hep başka bi okula kaydını aldırmayı düşündü, sanki sıkıntıları geçicekmiş gibi, ama hep vazgeçti. Zirâ en yakın arkadaşı tek dayanağıydı bunlara karşı ve yanından ayrılmak istemiyordu, Mehmet'e, bi çeşit, ablalık ediyodu...

Nerde doğmuştu? 89'da bi sonbahar günü Eskişehir'de. Ama  küçüklüğü hep başka başka şehirlere sürüklenerek geçmişti. Büyüdü ve kendi isteğiyle gezmelere başladı. Başka bi şehir derken başka bi ülkeye...

...

Yalanlarla geçti hayatı söylediği veya duyduğu ama hep pişman oldu. Sürekli kendine dert edicek bi şeyler aradı, deşti durdu; bulunca da kaçırmazdı hiç. Hep "burama kadar geldi de geçti" derdi ve damarlarından boşaltırdı dertlerin ama asla ölemezdi tamamen. Son onbeş günü kalmıştı ve artık emindi ölüme yakın olduğuna...

...Zirâ cehennemi hissediyordu; sandığından daha da
soğuk ve siyahmış, üşüyordu...

 

Soğuk Nevâle... Copyright © 2008 Black Brown Art Template designed by Ipiet's Blogger Template