23.11.2009

Kalevala


Tolkienin icad ettiği kapsamlı ve zarif dillerin hepsine Elfce(Elwish) adı verilir.Tolkienin elfçeyi yaratırken esinlendiği en büyük kaynak şu anda Rusya ve Finlandiya sınırında bulunan gözlerden uzak bir köy ve göller yoresi olan Karelia bölgesinde konuşulan dildir.Bu bölgenin sakinleri genellikle yaşlılardır.Çocukları modern dünyaya taşınmıştır. Kalevela(Calavela) "Kahramanlerın Ülkesi" anlamına gelir.Bu Fin efsanelerinin en önemli ifadelerinden biridir.Tolkien gencken Kalevaladan çok etkilenmiş ve bu anıtsal epik şiir derlemesini daha iyi kavrayabilmek için kendi kendince Fince öğrenmiştir.Kalevala son buzul çağında kuzeye göç edenFinlerin gerçek tarihi ile paralellik içindedir.Dilbilimciler efsanenin ve bu dilin daha geriye göçebe bir çağa ait olduğunu düşünüyor.Finlandiya'nın tarım öncesi zamanlarından, şamanların zamanından geliyor Kalevala.O zamanlar insanlar yazıyı bilmezdi.Sözlü bir gelenekle yaşarlardı.Dilse en yiyi anlatıcının sözcük dağarcığı ile ibaretti.Söyelenene göre Kalevala'nın ölçüsü Karelia göllerinde kürek çekilirken söylenen şarkıların ritminden gelirmiş.Ortaçağın sonuna doğru İsveçliler Finlandiya'yı işgale başlayınca Kalevala geleneği yok olma tehlikesi ile karşı karşıya gelmiş.19.Yüzyıla gelindiğine eğitimli fillerin çoğu İsveçce konuşuyordu.Derken Elias Lönnrot adlı bir köy doktoru 1830'larda Karelia'nın içlerine doğru yolculuğa başlar.Burası Dünyada hala efsane şarkılarının söylendiği son yerdi.Karelialıların hiç yapmadığı birşeyi yaparak bu şarkıların sözlerini kaydeden Lönnrot gleneği kurtarmış oldu.Şarkıları bir öykülerin içine toplayan Römrod buna kalevala adını verdi.Bu mitoloji Fin halkına bir ulus kimliği kazandırdı ve bu kimlik 20. yüzyılın çalkantlı ortamında onlara çok yardımcı oldu.Eğer Kalevala olmasaydı Finlandiya'nın bağımsızlığı olmazdı.Finler de ya Rusca ya İsveçce konuşuyor olurdu.
J.R.R.Tolkien de Kalevala'dan esinlenmiş ve Orta Dünya'nın dilini yazarken buna başvurmuştur.Tolkien'in arkadaşı Tom Shippey'e göre Tolkien beğendiği şeylere benzer bir his veren diller yaratmaya çalışmıştır.Elflerin Latincesi olan Quenya Shippey'e göre Finceye dayalı.Tolkien Fİnceyi cok severdi ve küçük yaştan beri Fin edebi geleneğine yakınlık duyardı.Tolkien Kalevala'nın dilinden fazlasıyla etkilenmiştir.Bu şiirlerde bitmeyen konular ve kilit karakterler bulmuştur.Kalevala'nın kahramanı büyülü güçleri olan yaşlı bir önder.Şiirin merkezindeki karakter hedeflerine ulaşmak ve halkının toplumsal koşullarını iyileştirmek için büyüler yapan büyük şaman Väinamöinen.Bu karatkerin paraleli ise sözcüklerin büyüsüne başvuranBüyücü Gandalf.Yüzüklerin Efendisi ve Kalevala'nın bir ortak noktası daha var.İki özyükünün de merkezinde çok güçlü insan yapımı bir nese var.Fin şiirinde "Sampo" adı verilen bu nesne tıpkı yüzük gibi sahibine büyük servet kazandırıyor.Ama sonunda barışın korunması için bunun yokedilmesi gerekiyor.Kalevala'daki mesaj da her zaman toplumun iyiliği, halkının refahı için çalışman.
Buraya kadar herşey çok normal.Asıl görüşüm ise Kalevala ile Dede Korkut hikayeleri arasındaki benzerlikler.Her iki hikayede de halkının refahı ve huzuru için çalışan , büyüe başvuran, bilge bir kişi var.Hem kalevala'da hem de dede Korkut hikayelerinde tabiata sıkı sıkıya bağlı bir tek tanrıya inanan gelişmiş bir toplumun olması da ortaktır.Her iki hikayede de annesi tarafından diriltilen erkek çocuklerı vardır. Bu düşünce çoğu kişiye Türk olmamızdan dolayı içimizde bulundurduğumuz düşünceden doğduğu söylenebilir.Ama her iki hikayenin coğrafyası birbirine uzak değldir.Ayrıca her iki toplumun da göçebe olması ve göç etmleri Kültür etkileşimini arttırmaktadır.Her iki destanın da Sözlü edebiyat ürünü ve şiiir şeklinde olması da kültürler arası etkileişm olabileceğin göstermektedir.Fince ve Türkçe'nin de Ural-Altay Dil gurubuna dahil olması da cabası.
Sonuç olarak bunların hepsi birer tesadüf olabilir.Ama J.R.R.Toklkien Yüzüklerin Efendisi üçlemesini yazarken oluşturduğu Gandalf'ın kişiliğinde sizce Dede Korkut'un payı olamaz mı?


kuzeyin güzel hanımı,
toprağın suyu, suyun nuru,
gökyüzünün bir yakasına oturdu,
cennet geçidine doğru.
temiz teni içinde parlıyor,
beyaz giysileriyle ışıldıyordu.
altından elbiseler dokuyor, altın iğnesiyle,
gümüşten sazları dikiyordu gümüşle.

tam o sırada,
bilge ve çetin, vainamoinen
geliyodu karşıdan.
karanlık kuzey toprakları berisinde
kasvetli sariola’dan.
az bir yol katetmişti ki,
duydu gökyüzündeki sazların sesini
başının üstünde,
gözleri takıldı cennete.
cennet geçidi çok güzel görünüyordu gökyüzünde,
ve onun yamacında oturan hanım da öyle.
altından elbiseler dokuyor, altın iğnesiyle,
gümüşten sazları dikiyordu gümüşle.

bilge ve çetin, vainamoinen
durdurdu atını aniden,
kelimeler şöyle döküldü ağzından:
“gel hanımım benim yanıma,
nur ayağını bas kızağıma!”

hanım baktı aşağı,
kelimeler şöyle döküldü ağzından:
“neden bir hanım gelsin yanına?
neden bir kız binsin kızağına?”

bilge ve çetin, vainamoinen
cevap verdi buna:
“neden bir hanım gelsin yanıma?
neden bir kız binsin kızağıma?
çünkü ballı ekmek pişirebilir
bira yapabilir
bahçelerde şarkı söyler
mutluluk dağıtır pencereler,
vaino-ülkesinin tarlalarında
kalevala’nin kırlarında.”

hanım cevap verdi buna,
kelimeler şöyle döküldü ağzından:
“dün dolaşırken yeşil boyalı kırlarda,
sarı fundalıkları geçtiğim sırada
akşam çökmek üzereyken tam,
korulukta cıvıldayan bir kuş vardı.
bir tarlakuşu şarkı söylüyordu,
bir kız çocuğun ne hissettiği,
ve bir eşin ne hissettiğini.
söylemem gerekiyordu söyledim,
kuşa şöyle dedim:
‘küçük tarlakuşu söyle bana,
kulaklarım duyacak şekilde ama,
kimin yeri daha büyüktür,
kimin gönlü daha doludur,
babasının evinde bir kızın mı?
yoksa kocasının evinde bir hanımın mı?’
buna cevap verdi tarlakuşu şakıyarak:
“bir yaz günü parlaktır,
ama bir hanımın kaderi daha berraktır;
buzdaki kılıç soğuktur,
ama bir eşin durumu daha soğuktur.
bir kız, babasının evinde,
güzel bir tarlada bir böğürtlen gibidir;
kocasının evinde bir eş ise,
zincirlenmiş bir köpek gibidir.
nadiren bir köle mutlulukla ödüllendirilir;
bir eş ise hiçbir zaman.”

yine de çağırdı hanımı yanına,
bilge ve çetin, vainamoinen
çağırdı onu kızağına.
hanım ona cevap verdi hemen,
kelimeler şöyle döküldü ağzından:
“belki evlenirdim,
bir gemi yapabilen biriyle,
benim kargılarımla
ve benim gemici bıçağımla,
vurabilirse o gemiyi sulara
onun dizleri sağlamdır,
onun yumruğu gururludur,
onun kolları sabittir,
onun elleri uzanmaz heryere.”

bilge ve çetin, vainamoinen
şöyle konuştu bu sefer:
“ne yerde, ne gökte,
ne de tüm gökyüzünün maiyetinde
var mıdır benim gibi bir oymacı,
var mıdır bir gemiyapımcısı?
ağaçlardan kalaslar yaptı,
kargılarla oymalar oydu,
başladı bir gemiyi yontmaya,
yüz kişi alabilecek bir gemi yapmaya.
çelikten bir dağın üzerinden de
demirden bir tepenin üzerinden de gidecekti.
bir gün ve iki gün çalıştı,
üçüncü gün bir gemi olup çıkmıştı.
baltası taşa hiç vurmadı,
bıçağı tepenin eteklerine değmedi.

üçüncü ve en son günde,
iblis geldi gemiye,
şeytan aldı bıçağı eline,
güvertede baştan sona koştu,
baltayı taşa vurdu.
tepenin yamacına geldi
bilge çocuğun kaldığı yere,
bıçağı daldırdı ete,
kıymetli çocuğun tenine,
vainomoinen’in etine.

-- alıntının alıntısı --

0 Vakâ:

Yorum Gönder

Kardeş, uyma sen ona...

 

Soğuk Nevâle... Copyright © 2008 Black Brown Art Template designed by Ipiet's Blogger Template